Prof.Dr. Celalettin YAVUZ

Prof.Dr. Celalettin YAVUZ

Kıbrıs Görüşmeleri: Perşembenin Gelişi Çarşambadan…

Kıbrıs’ta yeni bir sonuçsuzluk ve yeni bir hayal kırıklığı! Bu sonuç, Rum-Yunan ikilisini tanıyanları asla şaşırtamaz. Zaten Rum-Yunan tarafının yan çizeceği Avrupa Parlamentosu’nda milletvekillerinin Türkiye karşıtı tutumuyla belliydi. Ardından Rodos Kanalı’nda bir Türk ticaret gemisine Yunan sahil güvenlik botu provokasyon ateşi açtı. Niyet belliydi: Gerilim yaratılarak görüşmeler kesilecekti. FETÖ konusunda Almanya’ya aslan kesilen Türkiye, FETÖ konusunda Almanya’dan aşağı kalmayan Yunanistan’a yüklenmemişti. Ama Yunan-Rum ikilisi bildiğini okudu. Biz de seyrederken inşallah yeni tavizler vermemişizdir.

İsviçre görüşmeleri kör topal ilerliyordu. Daha geçen yılın sonlarında Rum Lider Anastasiadis kapıyı çarparak görüşmeden ayrılmıştı. Rum-Yunan ikilisini İsviçre görüşmeleri sırasında tanıyabilme bedbahtlığına uğrayan KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, “Kıbrıs Sorunu’nu çözen Türk Lider” olma hayalperestliğini bu yenilgiyle sonuçlandırdı.

Anlaşma sağlanamayan konular arasında zannedildiği gibi “toprak” yok. Toprak konusunda daha önce olduğu gibi gene bazı “fedakarlıklar” yapılmış! Dileriz ki “babalarının kesesinden bağışlar”casına açılınmamıştır! Asıl sorun yönetim şekli, garantörlük ve TSK’nin Kıbrıs’taki mevcudiyeti’nin devamı konusundaki anlaşmazlık.

Şubat 1977’de Rum lideri Başpiskopos Makarios ve Türk Lider Rauf R. Denktaş arasında yapılan I. Doruk anlaşmasının 2. Maddesindeki “Her toplumun yönetiminde bulunacak toprak, ekonomik bakımdan üzerinde yaşanılabilirliği, verimliliği ve toprak mülkiyeti ışığında ele alınacaktır!” ifadesiyle belirlenmişti. Ama Denktaş’ın KKTC Cumhurbaşkanlığından ayrılmasıyla birlikte köprünün altından Türk tarafı aleyhine çok sular aktı.

Bir diğer önemli konu garantörlük meselesidir. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasında yer alan Garanti ve İttifak Anlaşması, Türkiye’nin Garantörlüğünü öngörmektedir. Bu garantörlük kapsamında 1974 Sampson Darbesi ile sadece Rumlara karşı ve Türk köylerindeki katliamları durdurmak için Kıbrıs’a müdahale edildi. Garantörlük Anlaşması gereği mevcut olan “Kıbrıs Türk Alayı”, Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri şeklinde kuvvet hacmi arttırılarak devam ettirildi. Bu sayede Kıbrıslı Türklere herhangi bir saldırı veya tecavüz yapılamadı.

Ne yazık ki KKTC’de 2015 yılında Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birkaç hafta sonrasında resmi ağızdan “Garantiler Tabu değildir” açıklaması yapıldı. Rum tarafına mavi boncuk dağıtalım derken, kendimize gol atmakta olduğumuz fark edilememişti.

Kıbrıs, 1 Mayıs 2004’te AB’ye kabul edilirken 16 Ağustos 1960 tarihinde resmen yürürlüğe giren Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını, içeriğinde Türkiye’nin garantörlüğünü barındıran Ek I, Garantiler ve İttifak Anlaşması ile birlikte, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını olduğu gibi kabul etmişti. 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, Avrupa Birliği müktesebatı içinde Birincil Hukuk olarak yer almaya devam etmektedir. Yani Türkiye’nin de 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Garantörü olduğunun, aynı kıstaslarda ve eşit geçerlilikte 1 Mayıs 2004 tarihinden beri AB’nin Birincil Hukuku içinde yer almaktadır. Nitekim AB Komiseri Olli Rehn Ocak 2009’da Türkiye’nin garantörlüğünün AB müktesebatına aykırı olmadığını belirtti.

Uluslararası bu garantiler varken, KKTC Müzakere ekibinin, sıkça “AB üyesi bir ülkenin garantörü AB dışından bir ülke olamaz” ve “Garantörlük kavramı 21. Yüzyılda geçerliliğini kaybetmiştir” diyen Rumların oyununa gelmemiş olmalarını dileriz. AB’de her devletin kendi ülkesi için kabul ettiği yasalar varsa da, bunların AB’nin birincil hukukuna aykırı olması mümkün değildir.

Son Söz: Daha yönetim şekline gelmeden, özellikle “garantörlük” ve ayrıca Ada’da TSK’nin mevcudiyeti, milli çıkarları “Megali İdea”ya adeta çakılan Rum-Yunan ikilisini masadan döndürmüştür. Aslında bu sonuç “Perşembenin gelişi çarşambadan belli olur”casına açıktı! Önümüzdeki yıl Kıbrıs’ta seçim var. Daha sonraki yıl da KKTC’de… Çözüm mü, Sizce?

 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof.Dr. Celalettin YAVUZ Arşivi
SON YAZILAR