N’OLDU SİZE ÇOCUKLAR?

Ata’nın “Ey Türk Gençliği!” diye seslendiği bizim çocuklar…

Faruk Nafiz-Behçet Kemal’in, 1933’te “Çıktık açık alınla on yılda her savaştan / On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” diye övündüğü bizim çocuklar…

Her gün okulda “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” diye ant içen bizim çocuklar…

Nedir bu liyme liyme döküldüğün hallerin?

Nedir bu bölük pörçük edildiğin?

Necip Fazıl’ın “Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün dâvacısı” dediği bizim çocuklar…

Ey bizim çocuklar!

Efeler, delikanlılar, nedir bu saç sakal, bu hırpanilik?

Nedir bu bedevi kılığında dolaşmalar, hırçınlık, hoşgörüsüzlük?

Yaşadığın dünya sadece elindeki pahalı cep telefonu değil…

Yaşadığın dünya giydiğin kotun markası, kahve içtiğin sosyetik kafe değil…

Yaşadığın dünya “okey” değil, “pardon” değil, “n’aber”, “kanka” değil!

Ne oldu annenizin ak sütü gibi helal Türkçenize çocuklar?

Ne çabuk unuttunuz Türk olduğunuzu?

Hayat, gittiğiniz dershane, özel ders aldığınız namlı hocalar da değil…

Hayat parlak üniformalı kolejler, babaların ödediği paralı üniversiteler değil…

Hayat, her gün bir kızla hava atmak, arada bir yatağa sokmak hiç değil…

Sizin “özgürlük” dediğiniz istediğin kıyafet ve saçla takılmak değil…

Takıldığınız diskoda içki yudumlamak, okul bahçesinde sigara tüttürmek de değil…

Müslüman yırtık donla dolaşmazdı, marka diye yırtık kota para verir oldunuz!

Büyüklerimizin karşısında uzana uzana televizyon seyretmezdik, n’oldu size?

Mis gibi Rize çayımız, okkalı kahvemiz, çıtır simidimiz pidemiz vardı; nerden buldunuz bu hamburgeri, pizzayı, neskafeyi, kapuçinoyu?

Ya siz bizim kızlar, Türkün yiğit kızları, n’oldu size ki, asırlarca Anadolu kadınında görülmemiş Acem kılıklarında İslam ararsınız?

N’oldu size ki, başınızda “tesettür külahı”, belinizde düşük belli pantolonlar, ayağınızda Amerikan pabuçlar?

N’oldu size kızlar, bedeniniz dövme koleksiyonu-ojeli parmak-boyalı dudak-sürmeli gözden ibaret?

Sizler Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin teminatıydınız, yaban ellere mi meyil ettirdiler?

Nedir bu Osmanlıcılık, Kürtçülük, dincilik, AB-D ve Arap seviciliği?

Kur’an’ımız “Oku” diye başlar, büyükleriniz “İlim Çin’de de olsa arayınız” der, Ata’mız “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” der, sizler neden Google’ın popülizmine kapıldınız?

Nedir bu zenginliğe tapınma, kolay para kazanma sevdası, sahte şöhret hırsı?

Nedir bu uyduruk tarih merakı, nedir bu yaban kahramanlara özenti?

N’oldu size çocuklar?

Şairin “Hey gidi Küheylan, koşmana bak sen! / Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!” dediği bizim çocuklar…

Memleket kıskaç altında…

Millet zorda…

Cumhuriyet, yobazın, bölücünün, arsız ve uğursuzun deneme tahtası…

Arif Nihat’ın “Elde sensin, dilde sen; gönüldesin, baştasın / Fâtih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın!” diye ümitlendiği bizim çocuklar…

Başbuğ’un “Milliyetçi Türk gençlerini yakından tanımış olmanın vermiş olduğu bir güvenle söyleyebilirim ki, onlar milletimizin her çeşit güvenine ve teveccühüne layıktırlar. Onlardaki uyanıklığı, yüksek vazife duygusunu, yüksek ahlakı gördükçe, milletimizin yarınına derin bir inançla bakmaktayız” dediği bizim çocuklar…

Başbuğ’un “Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır” dediği bizim çocuklar…

Gazi’nin “Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını severim” dediği bizim çocuklar…

Nedir bu her futbol müsabakasında sallanan palalar?

Bahçeli’nin “Şiddet kötümserliktir, acziyettir ve hoşgörüsüzlüğün diyalog ve şefkate darbe vurmasıdır” diye öğütlediği bizim çocuklar…

Nedir bu kadına, annene, kızkardeşine, arkadaşına, eşine, Ülküdaşına şiddetin?

Nedir bu babana, ağabeyine, yârine karşı hoyratlık?

N’oldu size çocuklar?

Tamam, suçluyuz…

Biz size sağlam bir eğitim veremedik… “Yarış atı”na döndürdüler, fırsat eşitliği tanıyamadık, hayatı bilemediniz.

Biz size sağlam ve tertemiz bir inanç veremedik… Dini ve imanı etrafınızdaki din tacirlerinden ibaret sandınız.

Biz size sağlam bir demokrasi sunamadık… İnternetinizi saran oy hokkabazlarının hileleri sandınız.

Biz size “vatan” dedik, “bayrak” dedik, “millet” dedik; bu cenneti cehenneme çeviren iblislerin kurşunlarıyla tabutlarda gelenleri bildiniz.

Biz size “millî” dedik, güzelim kahvehane “cafe” oldu; nefis kebapçı “kebapchi” oldu, “rögar”ı “logar” ve “eşkâl”i “eşgal” yaptık, Türkçe sandınız!

Biz size Ülkücülük şereftir dedik; mafyaları, liboşları, lider-teşkilat-doktrin tanımayanları gördünüz.

Bahçeli’nin “Ayaklarımız yerden  kesilmemek şartıyla parmak ucuyla yıldızlara ulaşabilmeliyiz” hedefini gösterdiği bizim çocuklar…

N’olur, kendinize gelin… Özünüze dönün…

Mustafa Kemal’in devleti emanet ettiği Bozkurtlar, Asenalar olun…

Ve son defa ne demişti Başbuğ: “Gençler, hepiniz birer Türk bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin, yere düşürmeyin!”

O bayrak, rüzgâr bekliyor!

Tek sığınağımız, tek güvencemiz sizsiniz!

Devlet Beyin “ilim yuvası” yapmaya çalıştığı Ülkü Ocaklı olun…

Ülkücü olun…

Bahçeli’nin dediği gibi “ayaklarınız yerden kesilmeden yıldızlara ulaşın”…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa ÖNDER Arşivi
SON YAZILAR