Muharrem GÜNAY

Muharrem GÜNAY

HER HAK SAHİBİNE, HAKKINI VER.

İslâm’da hak, hak sahibinin en mukaddes malıdır ve her türlü hak, hak sahibine verilmelidir. Hakkın hak sahibine verilmeyişi adaletsizliktir ve yüce dinimize göre adaletsizlik ve haksızlık yapmak en büyük zulümdür.

Avn ibn Cuhayfe (r.) babasından anlatıyor: Hz. Peygamber (s.) (hicretten sonra Medine’de kardeşlik uygulaması çerçevesinde) Selman (r.) ile Ebu’d-Derda (r.)’yı kardeş ilan etmişti. Bir gün Selman Ebu’d-Derda’yı ziyaret için evine gittiğinde karısı Ümmü’d-Derda (r.)’yı biraz üst baş bakımsız, perişan bir halde gördü ve “Bu halin ne?” diye sordu. Bunun üzerine Ümmü’d-Derda, “Kardeşin Ebu’d-Derda var ya, onun dünya ile ilgisi kalmadı.” diye cevap verdi. Daha sonra Ebu’d-Derda geldi. Selman’a yiyecek bir şeyler hazırlayıp “Ben orucum, sen ye.” dedi. Selman “Sen yemedikçe ben de yemeyeceğim.” dedi ve Ebu’d-Derda da yedi. (Selman o gece Ebu’d-Derda’da misafir kaldı.) Gece biraz geçince Ebu’d-Derda kalkmak (ve ibadet yapmak) istedi. Selman, “yat” dedi, o da yattı. Biraz daha zaman geçince Ebu’d-Derda yine kalkmak istedi. Selman yine “yat” dedi. Gecenin sonuna doğru Ebu’d-Derda yine kalkmak isteyince, Selman, “Şimdi kalkabilirsin.” dedi ve kalkıp birlikte namaz kaldılar. Namazdan sonra Selman Ebu’d-Derda’ ya şöyle dedi: “Rabbinin sende hakkı var. Nefsinin sende hakkı var. Ehlinin (eşinin) sende hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.” Dedi. Ebu’d-Derda daha sonra Hz. Peygamber (s.)’e gelip durumu anlattığında, Peygamberimiz (s.): “Selman doğru söylemiş” buyurdu. (Buhârî, “Edep, 86, Savm, 51-55; Teheccüd, 15, Müslim, "Sıyâm", 182, 187, Tirmizi, Zühd, 15)

Hadisin sonunda geçen, "Her hak sahibine hakkını ver." buyruğu, herkese haklara riayet etme yükümlülüğü getirdiği gibi, "Hak sahibinin konuşma yetkisi vardır" (Buhârî, "Hibe", 23; Müslim, "Müsâkat", 120, Tirmizî, “Büyû”, 73) anlamındaki hadis de hak sahibine hakkını kullanma, koruma ve isteme yetkisi tanımaktadır.

Yine hadislerde geçen "Allah'ın hakkı, kullların hakkı" gibi ifadeler zamanla İslâmî kaynaklarda bütün hakların "Allah hakları" (hukukullah) ve "kul hakları" (hukuku ibâd) veya "insan hakları" (hukuku âdemiyyîn) şeklinde iki ana bölümde ele alınmasına yol açmış; bazen bunlara her iki hak alanını da ilgilendiren üçüncü bir haklar grubu eklenmiştir. Bu haklar fıkıh kitapları yanında ahlâk kitaplarında da inceleme konusu yapılmıştır. Meselâ ilk mutasavvıflardan Hâris el-Muhâsibî'nin er-Riâye li-hukkıllâh adlı kitabında takvâ, vera`, tevekkül, ihlâs, riya, kibir gibi konular ele alınmak suretiyle iman ve ibadetle birlikte ahlâkî erdemlerle bezenip kötülüklerden arınmanın da Allah'ın kulları üzerindeki hakkı olduğu ortaya konmuştur.

İslam dini kişinin hak ve sorumluluklarını belirlemiş, her hakkın hak sahibine verilmesini, adaletin böyle gerçekleşeceğini, aksinin zulüm olduğunu açıklamıştır. Haklar ve sorumluluklar, şahsımıza, ailemize, içinde yaşadığımız topluma, tüm insanlığa, tabiata, hayvanlara ve nihayet Yüce Allah’a olmak üzere çeşitli şekillerde tasnif edilebilir. Bu hadiste bunlardan üç tanesine işaret edilmiştir. Allah’ın, kişinin kendi nefsinin ve eşinin hakları. Muaz bin Cebel (ra)’in rivayet ettiği bir hadis-i şerife göre,

Allah’ın kul üzerindeki hakkı, kulun ibadeti yalnızca Allah’a yapması ve kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamasıdır. Kulun Allah üzerindeki hakkı ise, Allah’ın böyle birine asla azab etmemesidir.” (Buharî, Tevhid, 1; Müslim, İman,48).

Vücudumuzun hakkı Allah’a karşı sorumluluklarımızı, kulluk görevlerimizi sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmemiz için gıda, giyim, temizlik, kişisel bakım, barınma, korunma gibi hususlarda vücudun ihtiyaçlarını helal yollardan karşılamaktır. Ehlin (eş ve çocuklar) hakları ise onların nafakalarını (beslenme, giyinme ve barınma) temin ve sevgi, saygı gibi manevi ihtiyaçlarını karşılamaktır.

Yüce dinimiz nefsin öldürülmesini değil terbiyesini emreder. Çünkü nefsimizin de yeme, içme, eğlenme, cinsi münasebette bulunma gibi ihtiyaçları vardır. Terbiye edilmiş bir nefis bu ihtiyaçlarını dince helal ve mubah sayılan yollardan temin eder.

Kul hakları veya insan hakları kavramı ise başkalarına ait olup dokunulmaz kabul edilmesi gereken maddî veya mânevî imkân ve menfaatler ile Müslümanların başkaları lehine yerine getirmeleri gerekli olan görevleri ifade eder. İnsanların toplum halinde yaşamaları, birbirleri karşısında duruma göre sayılamayacak kadar haklar ve sorumluluklar doğurur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muharrem GÜNAY Arşivi
SON YAZILAR