Semih Yalçın: MHP üzerinden yürütülen karalama kampanyaları...
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın; 'Mevcut Siyasi Atmosfer ve MHP’ye Dönük Çelişkili Yorumlar'la ilgili basın açıklaması yaptı.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkan Yardımcısı – İstanbul Milletvekili Prof. Dr. E. Semih YALÇIN’ın “Mevcut Siyasi Atmosfer ve MHP’ye Dönük Çelişkili Yorumlar” hakkında yaptığı yazılı basın açıklamasında;cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP'ye yüklendi.
Semih Yalçın'ın basın açıklaması şöyle:
Türkiye’de siyaset, uzunca bir süreden beri mevcut iktidarın yönetim anlayışından kaynaklanan belirsizlik ve çözümsüzlük illetinin pençesine düşmüş bulunmaktadır. Ülkemizin üzerini, Kaçak Sarayda üretilen ve AKP tarafından pazarlanan siyasi ihtiras ipiyle örülü kalın bir sis perdesi kaplamıştır.
Siyasi zikzak ve tutarsızlıkların itibar gördüğü; asılsız, dengesiz, temelsiz ve gerçeklikten yoksun fikir ve yorumlarla kişi ve kurumların hedef alınarak yıpratıldığı kirli bir atmosferde nefes alıp verilmektedir. Özellikle medya üzerinden yapılan tartışmalarda; sağduyunun, insafın, izanın; akla, mantığa ve hukuka uygunluğun büyük ölçüde ortadan kalktığı esefle görülmektedir.
Türkiye’nin terörle mücadele, Anayasa değişikliği, dış politika ve güvenlik sorunları, ekonomik istikrar, insan hakları ve hukukun üstünlüğü, AB ile ilişkiler gibi hayati konularıyla ilgili tartışma ve çözüm arayışlarının böyle bir ortamda sağlıklı seyir takip etmesi neredeyse imkânsızdır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan; Anayasa Mahkemesinin, iki gazetecinin tutuklanmasıyla ilgili hak ihlali kararının gerekçesini değerlendirirken Cumhurbaşkanı olarak Anayasa’nın 104. maddesinden kaynaklanan yetkilerini kullandığını söylemiştir.
Peki, Cumhurbaşkanının yetkilerini belirleyen bu Anayasa 1982 Anayasa’sı değil midir?
Anayasa Mahkemesinin temel hukuki zemini de Anayasa değil midir?
O hâlde Sayın Erdoğan neden daha önce Anayasa Mahkemesinin kararını hem tanımadığını hem de saygı duymadığını söylemiştir.
Bu açık bir çelişkidir. Tayyip Erdoğan eskaza başkanlık rejimi geldiğinde Allah bilir ne gibi davranışlar sergileyecektir. Sayın Erdoğan, meşruiyetini mevcut Anayasa’dan ve hukuk sistemimizden almaktadır. Yenisi yapılıncaya kadar mevcut anayasa yürüklüktedir ve herkes ona uymak zorundadır. Aksi takdirde kaos ortayla çıkar.
“Ben Anayasa’nın verdiği yetkiyle canımın istediğini yaparım; istediğim kararı beğenirim; işime gelmeyeni de tanımam. Çünkü halkın oyuyla seçildim.” zihniyetiyle devlet yönetilemez. Yönetilmeye kalkılırsa bunun adı keyfî yönetim, despotluk veya bir başka deyişle dikta rejimi olur.
Sadece politika kurumları değil, hukuk kuralları ve diğer kurumlar da millet içindir. Milletin çıkarını, milletin hukuku korur. Milletin bekasını kişiler değil, hukuk sistemiyle işleyen kurumlar sağlar. Bunun aksi, millete zarar verir.
Ülkemizde hukukun üstünlüğünün temini; demokratik parlamenter rejimin işlemesi, insan haklarının çiğnenmemesi, bireysel özgürlüklerin sağlanması ve temel anayasal kurumların fonksiyonlarını yasalar çevresinde yerine getirebilmesi açısından fevkalade önem arz etmektedir.
Hâl böyleyken, Türkiye’nin meselelerine dair sağlıklı ve akılcı çözümler üreten, istikrarlı ve tutarlı duruş sergileyen kişi ve kurumlar biteviye yıpratılmaktadır.
Sayın Devlet Bahçeli ismiyle birlikte kurumsal bir yapı ve köklü bir siyasi kimliğin temsilcisi olarak MHP üzerinden yürütülen karalama kampanyaları da sözünü ettiğimiz hastalık saçan atmosferin ürünüdür.
Sayın Genel Başkanımız, Anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi konusundaki ifadelerinin saptırılması üzerine geçtiğimiz çarşamba günü tafsilatlı bir açıklama yaparak sözlerine açıklık getirmiştir. MHP’nin Anayasa ve başkanlık sistemi konusundaki tutarlı görüşlerinin değişmediğini kesin bir dille yeniden ortaya koymuştur.
Son günlerde önce şaşırtıcı bir şekilde Bahçeli övgüsüne yönelerek ağız değiştiren iktidar çevreleri, Sayın Genel Başkanımızın son açıklaması kamuoyu gündemine düşünce büyük bir şaşkınlık yaşamışlardır. Bunun üzerine tekrar başa dönen yandaş medya, derhal eski saldırgan tutumunu takınıvermiştir. Kısa bir süredir Bahçeli methiyelerine yer veren bazı yandaş televizyon ve gazeteler, derhâl “Bahçeli yine hayır dedi!” cümlesiyle saldırıya geçmişlerdir. Anayasal projeleri ve başkanlık modeli hakkında Sayın Bahçeli’den destek uman AKP’den ve bilhassa Kaçak Saray’dan talimat alan yandaş medya, bu defa da “çark etme” emrini yerine getirmiştir.
Türkiye artık bir iktidarın ve özelikle bir kişinin oyuncağı hâline getirilmiş bir medya güruhunun oyuncak ip cambazı gibi biçimden biçime sokulmasını gölge oyunu gibi ibretle seyretmektedir.
Bu ibretamiz gölge oyununun öteki tiplemeleri de müzmin MHP muhalifleriyle ana muhalefet partisi CHP olmuştur.
Birkaç gün öncesine kadar Sayın Bahçeli hakkında demedik laf, atmadık iftira bırakmayan, Sayın Bahçeli’nin “Katkı yaparız.” sözünden Sayın Erdoğan’ın ve AKP’nin Anayasa değişikliği teklifi ve başkanlık sistemine kayıtsız ve şartsız evet anlamı çıkaran müzmin muhalif kalemler, Hakk’ın ve hakikatin yanında yer alma yürekliliğini göstermeyerek ölüm sessizliğine bürünmüşlerdir.
Unutulmamalıdır ki ilk oluşturulan Anayasa komisyonunda da MHP yer almıştır. O zaman bunu saygıyla karşılayıp tepki vermeyenler şimdi bu gerçeği görmezden gelmektedir. Bu çok ucuz bir politikadır.Orası milletin meclisidir. Millî irade orada tecelli eder. Meclisi terk etmesi gerekenler; terörist cenazesine katılanlar, PKK’ya açıkça destek veren HDP’lilerdir.
Bu gerçekler orta yerde dururken öküz altında buzağı arayanlara tavsiyemiz, kendi altlarındaki topal eşeği küheylan zannetmemeleridir.
Ayrıca Anayasa değişikliği meselesi ciddi bir iştir, MHP’nin siyaset platformunda etkisizleştiğinden şikâyet edip gücünü yitirdiğini iddia edenlerin; Anayasa yazımı ve değişikliği gibi fevkalade önemli bir hususta MHP’nin pasif kalmasını istemeleri tuhaf, hatta yaman bir çelişkidir.
İsabet, hakkaniyet ve doğruluk bu fikrin neresindedir?
Aynı isabet ve feraset yoksunluğu, ana muhalefet partisine de arız olmuştur. CHP’nin, son günlerde partimize yönelik saldırgan tutumu dikkat çekicidir.CHP, kötü emellerini ve ucuz taktiklerini MHP eleştirisinin arkasına gizleme cinliğine soyunmuştur.
Sayın Devlet Bahçelinin açıklamasını kendilerince yorumlayarak şapkadan tavşan çıkarırcasına bundan AKP payandası çıkarma hevesleri, acemi sihirbazın sahnede düştüğü gülünç duruma benzemektedir. Anayasa Komisyonu gerek ilk, gerekse ikinci defa kurulduğunda da AKP’nin Anayasa değişikliğiyle ilgili talepleri ve demokratik parlamenter sistem yerine başkanlık modelini istediği CHP’nin malumudur. O halde: İlk komisyonda 60 madde kabul edilirken akılları neredeydi?
Ne olmuştur da birden bire başlarına saksı düşmüş gibi tutum değişikliğine gitmişlerdir? Birden bire “Ben oynamıyorum.” demelerinin anlamı nedir? Şüphe yok ki bu, CHP’nin yeni ve evlere şenlik bir siyasi taktiğidir. Bu taktik, tabana mesaj gönderme niyetinden tutun da HDP’yi el altından kollamaya, politika üretmede düştükleri kısırlıktan eski genel başkanları Deniz Baykal’ın parti politikasını eleştirmesinin üzerini örtme çabasına kadar çok sayıda sebebe bağlanabilir.
Bilindiği gibi Deniz Baykal, bir süre önce "CHP, HDP'lileşiyor, millî meselelerdeki duruşu yanlış." açıklamasıyla CHP yönetimini sarsmıştır. O bakımdan CHP’nin Anayasa için kurulan masayı devirmesinin arkasındaki sebepler arasında Sayın Baykal’ın bu çıkışının aranması, yersiz olmayacaktır. CHP’nin; terörle mücadele konusunda yolunu HDP çizgisine taşıyan açılımlar içine girdiği, Deniz Baykal tarafından dile getirilmiştir. Baykal; CHP’nin bölgeye yerleşen teröre göz yumamayacağını, terörü doğal karşılayamayacağını ifade etmiştir.
Yani Sayın Baykal bir bakıma CHP’nin; HDP’nin stepnesi, payandası olduğunu açıklamıştır. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması gündeme gelince CHP; bütün milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını istemiş, “Sadece kürsü dokunulmazlığıyla yetinilmeli.” demiştir. CHP’nin örtülü hedefi, demokrat görünüp gizliden gizliye HDP’yi korumaktır.
Gündemde PKK ile illiyeti açığa çıkan terör örgütü uzantılarınının dokunulmazlığının kaldırılması varken bütün milletvekilleri, neden PKK’nın siyasi kanadı ve katillerin yönlendiricisi olan bu teröristlerle aynı kefeye konulmaktadır? Milletin gerçek vekilleri PKK’nın siyasi kanadıyla nasıl bir tutulmaktadır? CHP’liler ve bu partiyle ağız birliği edip MHP’yi Kaçak Sarayın arka bahçesi olmakla itham edenler şunu iyi bilmelidir:
MHP lideri ve partimiz, hiçbir kişi ve kurumun arka bahçesi değildir. Ama CHP; hem HDP’nin hem de genel anlamda birlik ve bütünlüğümüzün geleneksel düşmanlarını üreten bataklığın, marjinal solun arka bahçesidir.
İşte CHP’nin hâlipürmelali, düştüğü acınası durum budur. CHP; devletin ve milletin düşmanı mıdır, dostu mudur bunu açıklığa kavuşturmalı; Atatürk’ün mirasına ihanet etmekten vazgeçmelidir. Sayın Bahçeli hakkında AKP’nin ve yandaş medyanın sürekli duruma göre değişen tutumu, bu arada müzmin MHP muhaliflerinin fırsatçılık yapayım derken açıkta yakalanmaları, CHP’ninse bundan nemalanmaya çalışırken trajikomik bir pozisyona düşmesi; acı acı gülümseyerek takip ettiğimiz hususlardır.
Tasvir ettiğimiz bu tablo; Siyasette ve bilhassa onunla aynı platformda at oynatan medyada; aklın, izanın, ve gerçeği arayıp bulma refleksinin yok olmaya yüz tuttuğunun resmidir. Politik çizgisinde kırıklık ve zikzak oluşanlar, dünyevi hırslarını yenemeyenler ve ülke sorunlarına çözüm üretmek yerine terörizme geçit verenler; siyasette derin toplumsal faylar oluşmasına, sağduyunun terk edilmesine yol açmışlardır.
Siyasi faylar ve değerlerin yitirilmesi olgusu karşısında direnen, tek tutarlı ve istikrarlı parti olarak kalabilen MHP; yoluna emin adımlarla devam edecektir.
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.