Devlet içinde oluşturulan ‘Paralel Yapı’nın boyutları

İHANET VE İŞGAL KALKIŞMASINA KARŞI “DEVLET DURUŞU” GÖSTERMEK-3 (3 YIL ÖNCE 15 TEMMUZ’DA YAŞANANLAR)

Başlangıçta, milletimizin dini/manevi duygularını sömüren örgüt, kumpas davaları ve kaset şantajları ile devletin boşaltılan makamlarını doldurmaya başladı. 2010 hukuk ve yargı referandumu sonrası yargıyı büyük oranda ele geçiren örgüt, Ümraniye, Balyoz ve Casusluk kumpaslarından sonra da TSK’daki kadrolaşmasını üst makamlara çıkardı.

FETÖ ihanet şebekesi o gece darbe yapabilmek için TSK içindeki 8 binden fazla askeri personeli görevlendirmiş, 35 uçak, 37 helikopter, 74 tank, 246 zırhlı araç ve 4 bine yakın hafif silah kullanmıştır. Ayrıca Türk donanmasının yüzde 70’ini oluşturan, fırkateyn, korvet ve hücumbot ve 29 ana muharip gemisi de darbe faaliyetlerine katılmak üzere, hazır hale getirilmişti. Silahlı Kuvvetler ve Emniyet içinde FETÖ’cü olmayan vatansever, milliyetçi ve Atatürkçü komutanlar, subaylar, astsubaylar, uzman çavuşlar, emniyet müdürleri ve polisler birliklerinde kahramanca bir mücadele veriyorlardı… Vatandaş sokağa çıkmış, her yerde FETÖ’cüleri engellemeye çalışıyor, özellikle İstanbul ve Ankara’da tarihi kahramanlıklara imza atıyordu. O gün 251 şehidimiz vardı… 33 ilde şehit verilmişti… Sadece 51 polisimiz, Gölbaşı Polis Özel Harekât Daire Başkanlığının havadan bombalanması sırasında şehit olmuştu. Şehitlerimizin 64’ü polis (56’sı Ankara, 6’sı İstanbul, 2’si Muğla); 5’i asker (3’ü Ankara, 2’si İstanbul); 182’si sivil vatandaştı. (90’ı Ankara, 92’i İstanbul). Asker, polis ve sivil yaralılarımızın, gazilerimizin sayısı 3.000’i buluyordu… Gazilerimiz; büyük çoğunluğu Ankara ve İstanbul’da olmak üzere, Trabzon, Sakarya, Gaziantep, Kırklareli, İzmir, Malatya, Muğla ve Eskişehir’de kahramanca mücadele etmişler, ihanet kalkışmasına geçit vermemişlerdir.

SİYASİ PARTİLERE OPERASYON YAPMAYA BAŞLADILAR

Vatikan’da 1965 yılında oluşturulan ve adına “Dinler Arası Diyalog” denilen yeni stratejiye göre, yeni yüzyılda Asya ve Afrika’nın Hristiyanlaştırılması gerçekleştirilecekti. Bu strateji ile ilgili misyon Türkiye’de 1969 yılında o zaman sadece bir vaiz olan Fetullah Gülen’e verildi. Fetullahçı yapı kısa sürede örgütlenmesini tamamlayarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne nüfuz etmeye başladı. Sovyet sisteminin çökmesi, soğuk savaşın bitmesi doksanlı yılların başından itibaren ABD politikalarının Orta Asya ve Orta Doğu’da “Yeşil Kuşak” stratejisinden “Ilımlı/Ayarlı İslam” stratejine evrilmesine neden oldu. 1977’den itibaren Özel Yamanlar Koleji (İzmir) ile başlayarak okul-dershane yoluyla tüm Türkiye’ye yayılan ve insan yetiştirerek Türkiye’nin geleceğine ipotek koyan FETÖ, hızla yol almaya başladı.

Başlangıçta “hayır-hasenat” yapılanması görüntüsü altında milletimizin, özellikle mütedeyyin ve muhafazakâr insanlarımızın dini/manevi duygularını sömüren örgüt, artık kumpas davaları ve kaset şantajları ile devletin boşaltılan makamlarını doldurmaya başladı. 2010 hukuk ve yargı referandumu sonrası yargıyı büyük oranda ele geçiren örgüt, Ümraniye, Balyoz ve Casusluk kumpaslarından sonra da Türk Silahlı Kuvvetlerindeki kadrolaşmasını en üst makamlara kadar çıkardı. Silahlı Kuvvetlerimizin tayin ve terfi sistemlerinin mekanizmaları ve insan yetiştiren eğitim kurumları ellerine geçmişti. Bilinçli olarak doksanlı yılların başında başlayan Emniyet yapılanmasında büyük mesafe almışlar ve Emniyet teşkilatına insan yetiştiren eğitim kurumlarında etkinliği sağlamışlardı.

Örgüt artık ülke siyasetinde etkili olmak için siyasi partilerimizde de bazı operasyonlar yapabiliyordu. Bu kapsamda ilk operasyon MHP’ye, 2011 genel seçimleri öncesinde kasetlerle yapıldı. Arkasından CHP’nin Genel Başkanı Deniz Baykal bir kaset operasyonu ile koltuğunu K. Kılıçdaroğlu’na bırakmak zorunda kaldı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kendisine çeşitli ziyaretlerle yapılan “yakınlaşma” tekliflerini her sefer elinin tersiyle itip, çok sert tepki gösterince MHP ve Sayın Bahçeli ile uğraşmaya başladılar. 15 Temmuz 2016 hain kalkışma öncesinde hızlanan bütün bu MHP’yi ele geçirme uğraşları Devlet Bahçeli ve arkadaşlarınca akamete uğratıldı. Nihayet, MHP’yi ele geçiremeyen FETÖ, bu defa MHP’yi bölme yolunu seçti.

Bütün bu süreçler Türkiye’de yaşanırken, FETÖ’nün devlet içinde, özellikle yargı, Emniyet, TSK ve üniversiteler içinde önemli bir güce ulaştığı görülüyordu. Örgüt adeta devlet içinde devlet haline gelmişti. 15 Temmuz ihanet ve işgal kalkışması sonrasında yapılan adli kovuşturmalar örgütün devlet içinde nasıl devletleştiğini de gözler önüne serdi.

2017 yılı sonlarında Adalet Bakanlığı rakamlarına göre; Yargı mensubu (Adli ve İdari Yargı, Anayasa Mahkemesi Üyesi, Danıştay Üyesi, HSYK Üyesi, Yargıtay Üyesi), asker, polis, vali, vali yardımcısı, kaymakam, diğer kategorisinde hakkında yasal işlem yapılan insan sayısı 177.881 kişi idi. 2019 itibarıyla bu sayının daha da artmış olduğunu biliyoruz. Tutuklu örgüt elemanı sayısı 50.818, adli kontrol şartıyla tahliye edilen insan sayısı ise 10.409 kişi idi. 15 Temmuz ihanet kalkışması ardından toplamda 30 civarında “Olağanüstü Hal Kanun Hükmünde Kararnamesi” (KHK) yayımlanmıştır. Devlet Personel Başkanlığının 6 Eylül 2017 tarihli verilerine göre, kamu görevinden ihraç edilenlerin meslek gruplarına göre sınıflandırılması yukarıda bulunan tablodaki gibidir.

KAMUDAN İHRAÇLAR (6 EYLÜL 2017)

Tablodaki rakamlar göstermektedir ki, zaman içinde devlete sızmış bu ihanet şebekesinin devlet kadrolarından temizlenmesi önemli bir sürece işaret etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu casusluk şebekesini tamamıyla temizlemek durumundadır. Devlet memurunun “sadakatinin” devlete olduğunu bilerek, liyakate, başarıya dayalı bir kadrolaşmanın sağlanması, devletimizin bundan sonra böyle kalkışmalarla karşı karşıya kalmaması için son derece önem arzetmektedir.

DEMOKRASİ NÖBETLERİ VE YENİKAPI RUHU

15 Temmuz 2016 günü tarihimizin en kanlı işgal girişimi ile karşı karşıya kaldığımız bugün için daha iyi anlaşılmaktadır. Bugün için, Türk milletinin yediden yetmişe iradesine, demokrasisine, devletine ve bağımsızlığına her hal ve şart altında sahip çıktığı ve bundan sonra da çıkacağı algısı içeride ve dışarıdaki dost-düşman herkesin belleğine kazınmıştır.

Aziz milletimiz, istiklal ve istikbaline sahip çıkmış ve ülkenin her yanına yayılan “Demokrasi Nöbetleri”ni bir bayram havası içinde gerçekleştirmiştir. Milletimiz 28 gün demokrasi meydanlarını boşaltmamıştır. Milyonlarca insan milli birlik ve bütünlük içinde hiçbir kışkırtmaya kapılmadan ihanet kalkışmasını önlemenin şenliğini vakur bir biçimde yapmıştır. 7 Ağustos 2016 tarihinde gerçekleşen cumhuriyet tarihimizin en büyük mitingi olan “Yenikapı Demokrasi ve Şehitler Mitingi”ne 5 milyon kişi katıldı. Cumhurbaşkanı, AK Parti, CHP ve MHP liderleri aynı meydanda buluştu. O gün adeta milli birlik ve beraberlik ruhu ayağa kalktı. Türk bayraklarının altında milyonlar “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diye haykırmıştır.

DEVLET BEY, SÜRECİ NASIL DEĞERLENDİRDİ?

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, 19 Temmuz 2016 tarihinde partisinin Meclis Grubu’nda yaptığı tarihi konuşmanın bir bölümünde, “Ne acı, ne büyük bir felakettir ki” diye başlayarak o gün ülkede yaşananları şu şekilde özetlemiştir:

“Ne acı, ne büyük bir felakettir ki, 15 Temmuz gecesi TSK içine mevzilenmiş dar bir kadro, küçük bir yapılanma ülke yönetimini ele geçirmeye kalkışmıştır. Türkiye, hiçbir zaman şahit olunmamış saldırı ve tecavüzlere maruz kalmıştır. Türk milletinin güvenliğini sağlamak üzere muhataplarına tevdi ve emanet edilmiş silahlar, acımasızca yine millete çevrilmiştir.

Darbe girişimi sırasında Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprülerinin Anadolu ve Avrupa istikameti bir grup askerce kapatılmıştır. Genelkurmay Karargahı işgal edilmiş, Genelkurmay Başkanı’yla beraber kuvvet komutanları rehin alınarak Akıncılar Üssü’ne götürülmüşlerdir. Komuta kademesinin mahreminde çalışan yaver, özel kalem ve emir subayı gibi asker şahıslar darbe iş birlikçisi olarak başından beri komplonun içinde bulunmuşlardır. İstanbul’da bir düğüne katılan Hava Kuvvetleri Komutanı da silah tehdidiyle rehin alınmıştır.

Yaşananlara bakınız ki, Genelkurmay Başkanı’nın emrinde çalışanlar, namertçe, kalleşçe paşanın başına silah dayamışlar, boğazını kemerle sıkmışlar, darbe bildirisini imzalatmaya uğraşmışlardır. Darbeciler üst düzey komuta heyetini etkisiz hale getirmişlerdir. Marmaris’te Cumhurbaşkanı’nın kaldığı otel sarılmış, bombalanmıştır. Tanklar cadde ve sokaklara çıkmıştır. TRT’den Yurtta Sulh Komitesi adına kirli bildiriler okunmuştur. Havalimanları tutulmuş, uçuşlar iptal edilmiştir. Sanıyorum 3. dünya ülkelerinde bile olmayan vahşilik bizzat darbeciler tarafından yapılmış, Gölbaşı’nda kurulu bulunan Polis Özel Hareket Daire Başkanlığı bombalı saldırıya uğramıştır. Türk milletinin alın terinden tasarruf edilen kaynaklarla alınan uçak ve helikopterlerle, kahraman Türk polisleri şerefsizce hedef alınmıştır. Ve 47 polisimiz şehit edilmiştir. Polislerimizi şehit edenler; Türk Silahlı Kuvvetlerine sızmış namussuz ve hain darbecilerden başkası değildir. Emniyet Müdürlükleri, MİT, Cumhurbaşkanlığı yerleşkesi arka arkaya ağır silahlarla taranmış ve suikasta uğramıştır.

Yarın: Bahçeli: Tehlikeyi defalarca dile getiren lider

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali GÜLER Arşivi
SON YAZILAR