Cumhuriyete giden yol açıldı

CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRK KADINI (CEMİYETLER, FAALİYETLER, HAKLAR)-5

Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki Milli Mücadele Hareketi Türk milletinin yüzlerce yıldır yaşadığı topraklardaki siyasi varlık mücadelesidir. Mücadelenin biçimi aynı zamanda devlet teşkilatlanması açısından da önemli bir inkılabın başladığını göstermektedir. 21/22 Haziran 1919 tarihli Amasya Tamimi’nde, ilk defa hanedan merkezli değil, millet merkezli bir yapılanmadan bahsedilmiştir. Erzurum Kongresi ise hukuk inkılabı açısından çok önemli bir gelişmedir. Kongre kararları içerisindeki, “Kuvâ-yı Milliye’yi âmil ve İrâde-i Milliye’yi hâkim kılmak esastır” kararı ile artık yeni kurulacak Türk devletinde “hanedan hâkimiyeti” yerine “millî hâkimiyet” in önemli bir hukuki dayanak olacağı görülmektedir. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi’nin önemli bir tarihi başlangıç olduğunu kongrenin kapanış konuşmasında yaptığı “Tarih bu kongremizi ender ve büyük bir eser olarak kaydedecektir” sözleriyle daha o günlerde vurgulamıştır. Sivas Kongresi ise hukuk inkılaâbı açısından başlatılan sürecin tescil edilmesidir. Bölgesel nitelikli bir kongre bütün ülkeye yaygın hâle getirilmiş ve inkılap hareketi Türk milletine mal edilmiştir.

MEŞRUİYET İLKESİ

Mustafa Kemal Paşa, hukukun temel ilkelerinden olan meşruiyet ilkesine her zaman büyük önem vermiştir. Bu prensibe verdiği önem en belirgin şekliyle TBMM’nin açılışında görülmektedir. 1908 tarihli Kanun-ı Esasiye’ye göre, 1919 yılı sonlarında yapılan seçimler neticesinde oluşan Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı 16 Mart 1920’de İstanbul’un resmi işgali üzerine serbestçe çalışamaz hâle gelmişti. Bu durum 18 Mart 1920’de faaliyetlerine ara verme kararını zorunlu hâle getirmiştir. Meclis-i Mebusan’ın, bu son toplantısında; “Mebusluk vazifesinin güven içinde yapılması imkânı oluncaya kadar Meclis görüşmelerinin yapılmaması” kararı alınmıştır. 19 Mart 1920 tarihinde ise Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına bütün mülkî ve askerî yetkililere seçimlerin yenilenmesi, milleti temsil eden bir kurucu meclisin oluşmasına dair genelgesini yayınladı. Bu tarihten itibaren Türk milletinin tek meşru temsilcisi, Ankara’daki Heyet-i Temsiliye’dir. Bu bakımdan Mustafa Kemal Paşa’nın, seçimlerin yenilenmesi ve Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir Meclisin toplanmasına dair Heyet-i Temsiliye adına 19 Mart’ta yayınladığı genelge hukuk inkılabı açısından oldukça önemlidir.

23 Nisan 1920 de açılan Büyük Millet Meclisinde, 26 Nisan’da Meclis Başkanlık Divanına 13 kişi seçilmiştir. Meclis başkanlığına Mustafa Kemal Paşa getirilmiş ve verdiği önerge kabul edilmiştir. Bu önergeye göre;

1-Hükûmetin kurulması zaruridir.

2-Geçici olarak bir Hükûmet Başkanı seçmek veya padişaha bir vekil tanımak mümkün değildir.

3-Mecliste yoğunlaşan millî iradenin, doğrudan doğruya vatanın mukadderatına el koymuş olduğunu kabul etmek temel ilkedir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin üstünde bir kuvvet yoktur.

4-Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama ve yürütme yetkilerini kendisinde toplar.

5-Meclisten seçilerek ve vekil olarak görevlendirilecek bir heyet, hükûmet işlerine bakar. Meclis Başkanı bu heyetin de başkanıdır.

6-Padişah ve halife, baskı ve zorlamadan kurtulduğu zaman Meclisin düzenleyeceği kanunî esaslar çerçevesinde durumunu alır.

HUKUK ALANINDA DEĞİŞİKLİK

1920’de çıkarılan kanunlar Anayasa yapılıncaya kadar bazı ihtiyaç duyulan meseleler üzerinedir. TBMM’nin açılması ile birlikte millî hâkimiyet prensibi uygulanmaya başlamış demokratik cumhuriyete giden yol açılmıştır. 1921 yılının ilk aylarında 23 maddelik “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” adı verilen anayasa metni hazırlanmıştır. 29 Ekim 1923’te 364 nolu Kanun ile hâkimiyetin millete ait olduğu ve Türkiye devletinin hükümet şeklinin cumhuriyet olduğu Anayasa’da yer almıştır. Yeni Türk devletinin kurulmasıyla birlikte devlet, toplum ve hukuk hayatında laiklik prensibini ön planda tutan inkılaplar yapılmıştır. Hukuk alanında Avrupa hukuk sistemini model alan değişikliklere yer verilmiştir. Mustafa Kemal Paşa 1 Mart 1924’te TBMM’de yaptığı konuşmada hukuk inkılabının gerekliliğini şu sözlerle ifade etmektedir. “…Adlî düşüncemizi, adlî kanunlarımızı, adlî teşkilâtımızı, bizi şimdiye kadar şuursuzca tesir altında bulunduran, asrın gereklerine uygun olmayan bağlardan bir an evvel kurtarmaktır. Millet her medenî ülkede olan adli gelişmelerin memleketin ihtiyacına uyan esaslarını istiyor. Milletin arzu ve ihtiyacına tâbi olarak adliyemizde her kötü etkiden silkinmek ve seri gelişmeye atılmakta asla tereddüt olunmamak lâzımdır. Hukuk-ı medeniyede (Medeni Hukuk’ta), hukuk-ı ailede (Aile Hukuku’nda) takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır. Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere bağlılık milletleri uyandırmaktan men eden en ağır bir kâbustur. Türk milleti üzerinde kâbus bulundurulamaz.” Milli bünyeye ve günün ihtiyacına en uygun şekliyle yeni kanunlar yapılmış ve hükümetin bunları uygulaması yoluna gidilmiştir. “Bütün kanunların tanziminde her çeşit teşkilatta milli egemenlik esasları içinde hareket edilecektir” diyen Mustafa Kemal’in sözlerinde de ifade bulduğu üzere cumhuriyet idaresi hukuk nizamına dayanmıştır. Eski müesseseleri kaldırarak çağdaş medeniyete uygun olarak işletecek kanunlar ile birlikte günlük hayatı düzenleyecek kanunlar Meclisten çıkarılmıştır. Görüldüğü üzere yeni Türk devleti hükümet idaresinde hukuk ilkelerini rehber olarak alırken, kamu yararına kanunların yapılmasına öncelik vermiştir. Bunun en önemli ifadesi Mustafa Kemal’in şu sözlerinde vücut bulmuştur. “Bugünün ihtiyaçlarına göre kanun yapmak ve onu iyi tatbik etmek refah ve ilerleme vasıtalarının en mühimlerindendir.

TÜRK MEDENİ KANUNU VE GETİRDİKLERİ

Özellikle; 1926 yılından itibaren, modern hukuk sistemine ulaşmanın bir hedefi olarak yenilik hareketleri yapılmaya başlanmıştır. Özel hukukun en önemli dallarından olan medeni kanunun hazırlanmasına büyük önem verilmiştir. Türk hukukçuları Avrupa medeni hukukunu taramışlar İsviçre Medeni Kanunu’nu yeniliği, dilinin basitliği, açık ve hâkime büyük takdir yetkisi veren karakteri yüzünden içtihatlarla Türk toplumunun bünyesine uygun bir medeni hukuk yaratabilmesi açılarından çok uygun bulundu. İsviçre Medeni Kanunu’nu Borçlar Kanunu ile birlikte tercüme edilmiş ve bazı değişiklikler yapılarak 1926 yılında yürürlüğe sokulmuştur. Yeni Türk Medeni Kanunu ilerici, inkılapçı, laik ve halkçı bir ruh taşımaktaydı.

Medeni Kanun, İsviçre’de 1907 yılında hazırlanan ve 1912 yılında yürürlüğe giren kanundan alınarak 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilirken, Ceza Kanunu da 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu örnek alınarak hazırlanmış ve 1 Mart 1926 tarihînde kabul edilmiştir. 3 Mart 1926’da kabul edilen bir kanunla yargı organlarının bağımsızlığı ve halkın çıkarları gözetilmeye çalışılarak Hâkimler Kanunu hazırlanmıştır. Alman Ceza Kanunları, Türkiye şartlarına uygun hâle getirilerek Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu hazırlanmıştır. 426 maddeden oluşan bu kanun, TBMM’de görüşülerek oy birliği ile kabul edilmiş 20 Nisan 1929’da yürürlüğe girmiştir.

Atatürk’ün ülkeyi dolaşarak kamuoyunu kadın hakları konusunda yapacağı büyük değişikliğe hazırlamasından sonra, 4 Nisan 1926’da Medeni Kanun kabul edildi ve altı ay sonra yürürlüğe girdi.

YARIN: EĞİTİMDE ATILAN ADIMLAR VE TÜRK KADINI

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali GÜLER Arşivi
SON YAZILAR