Osmanlı’da Yahudiler ‘Altın dönemi’ni yaşadı

OSMANLI DEVLETİ’NDE YAHUDİLER VE HAHAMBAŞILIK KURUMU (2)

Osmanlı Devleti’nde Yahudilerin en parlak dönemi, Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Yahudiler, ticarette, siyasette ve sosyal hayatta en parlak çağını bu dönemde yaşamışlardır. Bundan dolayı bazı Yahudi araştırıcılar, bu dönemi Yahudi tarihinde “altın dönem” olarak ifade etmişlerdir. Bu dönemde, Hamon Ailesi’ne mensup Yahudi doktorlar, sarayda önemli mevkilere gelmişlerdir.

İSPANYA Yahudilerinin sürgününü, Sicilya Yahudilerinin kovulması izlemiştir. 12 Ocak 1493’te Sicilya Yahudileri kovulmuş, onlar da Osmanlı Devleti tarafından kabul edilmişlerdir. Sicilya’dan göç edenler arasında Don Samuel Benveniste, Yehuda Valensi, Don İsak Alaton gibi ünlü ve zengin kişiler de yer almıştır. II. Bayezit döneminde, Osmanlı Devleti’ne daha önce İspanya’dan kovulup Portekiz’de geçici olarak barınan Yahudiler de göç etmiştir. 5 Aralık 1496’da Portekiz Kralı, 31 Ekim 1497’ye kadar ülkesindeki bütün Yahudilerin ülkesini terk etmelerini istemiştir. Bununla da yetinmeyen Portekiz Kralı, Yahudi çocuklarının ailelerinden alınarak Hristiyan’laştırılmalarını da emretmiştir. Bazı Yahudiler, Hristiyan olmasın diye öz çocuklarını doğar doğmaz kendi elleri ile boğmuşlar, bazıları da çocukları ile birlikte Hristiyan olmuşlardır. II. Bayezit döneminde İspanya’dan, Sicilya’dan, Portekiz’den kalabalık kafileler halinde Osmanlı Devleti’ne göç eden Yahudiler, burada engin bir hoşgörü ortamı bulmuş ve sinagog merkezli yeni yeni mahalleler teşkil etmişlerdir. Sultan II. Bayezit, bütün vilayetlere gönderdiği fermanla ülkeye gelecek Yahudilere iyi davranılmasını istemiş ve bu emre uymayanların ölüm cezasına çarptırılacağını ilan etmiştir.

Osmanlı Devleti’ne göç eden İberya Yahudileri, sayılarının çok olması sebebiyle yerli Yahudiler (Romaniot)e ve Orta Avrupa’dan gelen Yahudiler (Aşkenazi-Eşkenazi-) e kültürel yönden baskın çıkmışlardır. İçlerinden Osmanlı Devleti’nde önemli mevkilere gelenler çıkmıştır. II. Bayezit’in özel doktorluğuna kadar yükselen Yahudiler olmuştur. Osmanlı Devleti’nde Yahudilerin en parlak dönemi, Kanuni Sultan Süleyman dönemidir. Yahudiler, ticarette, siyasette ve sosyal hayatta en parlak çağını bu dönemde yaşamışlardır. Bundan dolayı bazı Yahudi araştırıcılar, bu dönemi Yahudi tarihinde “altın dönem” olarak ifade etmişlerdir. Bu dönemde, Hamon ailesine mensup Yahudi doktorlar, sarayda önemli mevkilere gelmişlerdir. Bu ailenin en önemli simalarından olan Moşe Hamon, Yavuz Sultan Selim’e ve Kanuni Sultan Süleyman’a doktorluk yapmıştır. Yahudi nüfusun Osmanlı ülkesine göç etmeleri bu dönemde de devam etmiştir. Kanuni, Macaristan’ı fethedince pek çok Yahudi, Plevne’ye, Niğbolu’ya, Selanik’e ve Edirne’ye yerleştirilmiştir. Bu dönemde Sarayova’ya otuz ailelik bir Yahudi grubu yerleştirilmiş, 1545’te, bu şehirde bir Yahudi mezarlığı açılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra yerine geçen oğlu II. Selim (1566-1574) ve onun yerine geçen III. Murat (1574-1595) dönemleri, Yahudilerin Osmanlı sarayına en fazla nüfuz ettikleri dönem olmuştur. Bu dönemlerde ve genel olarak XVI. ve XVII. yüzyıllarda altın çağını yaşayan Yahudilerin Osmanlı Devleti hizmetinde önemli görevlere geldikleri görülmektedir. Bunlar arasında özellikle, Donna Grasia Nasi (1510-1569), Yasef Nasi, Salomon Ben Natan Eşkenazi (1520-1602), Ester Kira ve Salomon Aben Yaeş (1520-1603) en önde gelen Yahudi şahsiyetler olarak dikkatleri çekmektedir. Osmanlı Devleti’nin güçlü olduğu ve vatandaşlarına her sahada yükselebilmek için fırsat ve imkan sağlayabildiği bu dönemlerde ticaret adamı, doktor veya diplomat olarak sivrilen Yahudiler, saraydaki itibarlarını kullanarak Yahudi cemaatini ilgilendiren meselelere müdahale edebiliyorlardı. Bu insanlar, sarayda elde ettikleri itibar sayesinde, Yahudi cemaatinin tamamı üzerinde de otorite sahibi olabilmişlerdir. Devletin sınırları iyice genişleyip, devlet otoritesinin zaafa uğramaya başlamasıyla, Osmanlı Yahudileri, cemaatin tamamını ilgilendiren konularda devlet nezdinde müdahale edebilecek şahsiyetler yetiştirememişlerdir. Devletin zafiyetlerinden yararlanarak şahsi servet ve itibar elde eden Yahudiler çıkmışsa da, bunlar cemaate önderlik edememişlerdir.

Bu dönemde Yahudiler, Avrupa’da maruz kaldıkları zulümlerden sonra, Osmanlı Devleti’nde buldukları rahat ortamdan dolayı “Mesih”in gelişinin yakın olduğu kanaatine varmışlar; bu yüzden, Osmanlı Devleti’ndeki Yahudiler arasında “Kabbalist” hareketler artmış, özellikle Safed ve Selanik şehirleri “Kabbalist” faaliyetlerin merkezi haline gelmiştir. Safed bölgesinde yetişen İzak Luria ve Hayim Vital gibi büyük Kabbalistlerin fikirleri, Sebatay Sevi’nin ortaya çıktığı zemini hazırlamıştır. XVII. yüzyılın ikinci yarısının sonuna doğru ortaya çıkan Sebatay Sevi olayı, Yahudi cemaatini derinden etkilemiştir. Yahudilerin bir kısmı Sebatay Sevi’ye taraftar olarak, bir kısmı da ona karşı çıkarak bu tartışmaların içinde yer almışlardır. Osmanlı Devleti’nde “Mesih” iddiasıyla ortaya çıkan ve 1666’da tutuklanarak yargılanan, Müslüman olduğunu söyleyerek ölümden kurtulan ve Aziz Mehmet ismini alan Sebatay Sevi (1626-1676)’nin yolundan gidenlere “Dönmeler”, “Avdetiler” veya “Selanikliler” denilmektedir. Sebatay’ın “Müslüman olması bütün Yahudi dünyasında şok etkisi yaratmıştır. Büyük çoğunluk onun sahte mesih olduğuna inanarak (Yahudi) Ortodoks inancına geri döner, iki yüz ailelik bir topluluksa din değiştirerek onun yolundan gidecektir. Selanik’e yerleşen bu toplum pratikte, hayal gücüne dayanan bir Yahudi mistik felsefe sistemi olan Kabbala’nın ana kitabı Zohar’a dayanan mistik bir yaşamı benimser, Yahudi inancını sürdürür, fakat resmen Müslüman milletine dahil olarak yaşarlar...” Yakubiler, Kapancılar ve Karakaşlar olmak üzere üç gruptan oluşurlar... “Bugün için Sebataycılık, dünyanın hiçbir Yahudi cemaatince Yahudilik olarak kabul edilmemektedir.”

Yahudiler XVIII. Yüzyılda, Osmanlı Devleti içerisinde önemli rol oynayabilecek şahsiyetler yetiştirememişlerdir. Bununla birlikte, bu yüzyılda, Daniel de Fonseca (1672-1740), Osmanlı dışişlerinde önemli görevler almıştır. Aynı yüzyılda, Osmanlı Yahudilerinden bazıları Viyana’ya yerleşerek, Osmanlı uyruğunda olmanın birçok faydasını elde etmişlerdir. XVIII. ve XIX. Yüzyıllar için Fonseca’dan başka devlet içinde etkinlik sağlayan bazı Yahudi ailesi ve şahsiyetleri de olmuştur. Bunlar arasında, mali konularda Acıman Ailesi, Yehezkel Gabay, Çelbi Behor Karmona ve Abraham Kamondo dikkatleri çekmektedir. Hayim Farki ise 1790’dan itibaren Cezzar Ahmet Paşa’nın hizmetinde bulunmuştur.

Osmanlı Devleti’nde Yahudiler, ekonomik faaliyetlerin hemen hemen bütün alanlarında aktif olarak bulunmuşlardır. Bu çerçevede Yahudileri diğer gayrimüslim unsurlardan ayıran önemli bir “rol” vardır. Bu da F. Braudel’in belirttiği gibi, Osmanlı ülkesine göç eden Yahudilerin beraberlerinde “teknoloji” getirmeleri, yani “teknoloji transferi” nde başlıca rolü üstlenmeleridir. Sanayi, iç ticaret, dış ticaret; para, kredi ve faiz ile ilgili sektörler Osmanlı Yahudilerinin ekonomik faaliyetlere aktif olarak katıldıkları alanlardı. Bu çerçevede Yahudilerin daha çok “sermaye” ile ilgili mesleklerde (mesela, sarraflık, simsarlık vb. gibi) çalıştıkları; bunun dışında da, doktorluk gibi serbest mesleklerde temayüz ettikleri görülmektedir.

YARIN: II. BAYEZİT DÖNEMİ

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren ve imla kuralları ile
yazılmamış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Ali GÜLER Arşivi
SON YAZILAR